23 Aralık 2010 Perşembe

Hangisi Daha İyi?

A Silver Mt. Zion
Experimental, Post Rock kıvamındaki şarkıların oluşma aşamasında bazı farklılıklar var. Sanırım olayın iki boyutu var. Doğaçlama tüm grubun bir arada bir melodi üzerine yoğunlaşması ya da grubun bestecisinin evindeki dünyasında bir şeyler ortaya çıkarttığı.

Doğaçlama bestelere bakarsak şarkının uzunluğu ve kısalığı göz ardı edilmeksizin çok sık tekrarlar var. Burada hep "hmm o zaman bu şarkı kötü" ön yargısı oluşturulsada aslında öyle olmayabilir. Mesela Sorterargatan 3 / Gösta Berlings Saga bu özelliğe vurgu yapabilir. Şarkının neredeyse büyük bir çoğunluğunda bas gitar dümdüz çalıyor. Çok fazla değişken bir riff yok. Zira yine ritm gitarlarda bu tekrarlara katılıyor. Davul ve Rhodes'ların değişkenliği daha doğrusu alt yapı üzerinde çeşitli denemeleri ile şarkı tamamlanıyor. Bir başka örnekte ise Five / Interpol diyebilirim. Post Rock'ın ambiansından uzakta olsa deneysel çizgide olduğunu inkar edemeyeceğimiz bir şarkı. Bu şarkı özellikle üzerine çalışmış bir şarkı değildir. Açıkçası buna çok ihtimal vermiyorum. Şarkının içinde minik değişiklikler dışında başından sonuna kadar aynı paralelde devam eden riffler var. Şarkıdaki farklı renkleri ise Delay Efekti ile alıştığımız gitarlar ve arada vokalin çığlıklarıdır. Hem Sorterargatan 3 hem de Five ikiside bayıla bayıla dinlediğim şarkılardır. Doğaçlamayı yerinde ve doğru hareketlerle tekrarlı bir şekilde yapılması aslında kötü bir şey değildir. En azından eskisi kadar olumsuz bakmıyorum.

Russian Circles
Doğaçlama olmayan bestelere baktığımızda ise grubun bestecisi kimse onun evinde, kendi dünyasında yaşadığı şeyleri bir araya getirerek ortaya çıkarttığı bestelerdir. Sanıyorum ki bazı progresif kökenli deneysel bestelerin kaynağında bu tarz üretilmiş besteler yatmaktadır. Her ne kadar duygu yoğunlaşması eşliğinde bu besteler ortaya çıksada nihayetinde saatlerce tek başına uğraşıp, en ince ayrıntısına kadar düşünüldüğü için az tekrarlı, daha teknik besteler oluyor. Saatlerini hatta günlerini bir besteye harcamaya meyilli bestecilerin takıntılı mükemmelliyetçi özelliklerinden dolayı da progresif rock vurgusu sonsuza dek devam edecektir.

Tabi burada iki farklı çalışma tarzı sonrası ortaya çıkmış farklı tarzda bestelerden bahsediyoruz. Belki de ikinci çalışma stilini sadece Progresif Rock olarak algılamak alt tanım olarakta deneyselliğine vurgu yapmak daha doğru olacaktır. Çünkü; Post Rock'ı bir şekilde tanımlayabiliyorsunuz. Daha uç sesler, ambians oluşturacak öğeler bir araya enstrümental bir çizgide geldiği zaman minimum bir Post Rock bestesi olmuş oluyor. Fakat nasıl ki evrenin sonsuzluğunu kabul ediyorsak, Progresif Rock'ın sonsuzluğunuda kabul etmek doğru olacaktır.

Bu bağlamda Progresif Rock nasıl ki Jazz, Blues hatta Death Metal gibi başlı başına bile bir özelliği ve dinleyen kitlesi olan tarzları bir araya getirip, kendi bünyesinde barındırabiliyorsa aynen Post Rock'ı da kendi kanatları altına alabilir. Tabi ki Post Rock'ın da kendi başına bir tarz olduğunu kabul ederek.

Hangisi daha iyi dersek ben Progresif Rock'ın altında yaşayan bir Post Rock'ı her zaman öncelikli olarak tercih ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder