25 Ağustos 2011 Perşembe

Müziği de Sustururlar

Siyasiyabend
-Otobüste seyahat ederken, müzik dinleyen genç bir adama, orta yaş üstü bir adam yaklaştı; "Birader! şu müziğin sesini bira kıs" dedi. Çocuk tepkili bir şekilde sesi kıstı. 
-Bankada çalışıp, sabahları ve akşamları servisle evine gidip gelen başka bir adam, önce servisteki hanımefendi'nin biri tarafından "sesini kıs şunun" cümlesini duydu; sonra aynı adam farklı bir günde yine uyarıldı. Bu sefer uyaran servis şöförüydü. "Sesini kıs, sabahları rahatsız oluyorum." 
-Evde izin gününde yaptığı müziği dinleyip, detaylarındaki hataları keşfetmeye çalışan adamın annesi girdi "biraz sesini kıs, diziyi izleyemiyorum" dedi. Adam sesi kıstı. Besteden soğudu. Morali bozuldu. 
*
-Sokağın başındaki mahalle sakinleri oğullarını evlendirmeye karar vermişler. Mutlu, mesut olmalılar. Tüm mahalle kutlamalara katıldı. Gece geç saatlere kadar yüksek ses müzik, davullar, zurnalar, bağrışmalar, kahkalar... 
-Bir kaç gün sonra karşı komşunun oğlu askere gidiyor. Bir köşede ağlayanlara, son teknoloji ürünü ile tesisat döşenmiş, modifiyeli! bir kartal yanaşmış. Bir ankara havası çalıyor, bir tekno. Misket havasından, apaçi dansına yatay geçiş yapılıyor. Gençler hopluyor, zıplıyor. Konvoy şeklinde, kornolar eşliğinde "En büyük asker bizim asker" nidaları ile yankılanıyor sokaklar. 
*
Türkiye'den manzaralara hoş geldiniz. Yukarıdaki verdiğim örnekler hepimizin şahit olduğu; ve istekli ya da isteksiz bir biçimde içinde bulunduğumuz ortamlardır. Türkiye'nin müziğe ve sanata bakış açısını gösteren örneklerden sadece bir kaçıdır.

Otobüste kulaklığı ile müzik dinleyen insanları uyaran diğer duyarlı! insanlar, en adi kulaklıktan çıkan gürültüden dahi rahatsız olabilecek kadar hassaslar. Bu insanlar yıllardan beri yeni kasa otobüslerle seyahat ediyor olsalar anlayışla karşılardım;.lakin yeni otobüslerin, motorlarının sesi arkalara doğru ilerledikçe yine artıyor. Yani otobüsün içi %100 sessiz diyemeyiz. Bu insanlar %100 sessizliğin sağlanamadığı bir ortamda dahi köşede müzik dinleyerek yolculuk eden insanlardan rahatsızlık duyuyorlar; fakat aynı insanlar düğünlerde, asker uğurlamalarındaki seslerden zerre rahatsızlık duymadıkları gibi; bu törenlerde eğlencenin dibine vuruyorlar.

Ben bu çelişkiyi anlayamıyorum. Otobüsteki insanların cehalet düzeyine vurgu yaptığım düşünülmesin. Banka'da çalışıp, üniversitelerini derece ile bitiren insanlarda aynı şikayetten! müzdaripler. Yukarıda verdiğim örnek bizzat yaşadığım bir olaydı. Çalan şarkı Katatonia - Don't Tell Soul. Şarkının introsunda muazzam bir flüt solosu var. Henüz şarkının sert kısmına geçmeden, o flüt sesinden rahatsız olup, çat diye omuzumda bir el hissettim. "Sesini kıs!" Bu insanlar flüt'ün o hassas, pürüssüz ve sakin sesinden nasıl oluyorsa rahatsız olabiliyorlar. Burada eleştiri yaparken bundan sonra yaşadığım bir olaydan güç alıyorum. Bu olayın yaşanmasından bir süre sonra Banka'nın düzenlendiği Yaz'a Merhaba Partisinde yine aynı kişiyi gördüm. O flüt solosundan rahatsız olan kişi gitmiş yerine Demet Akalın eşliğinde muhteşem şekilde dans eden başka biri gelmişti. (gerçekten iyi dans ediyordu)

2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkentiydi.21 Haziran 2010 Dünya Müzik Gününde, müzisyenler sokaklarda etkinlikler düzenledi. Bu etkinliği düzenleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi idi. Beyoğlunda sokak müzisyenlerine getirilen yasak üzerine bu yazmak istediğimi belirtmek istiyorum. Aynı zihniyetin Beyoğlu versiyonu bugün müzisyenlere yasak koyuyuor. Bu sefer Esnaf rahatsız oldu diyor. Pardon ama İstiklal kütüphane gibi de biz mi farkında değiliz? Pub'lardan, mağazalardan gelen sesleri bile kıssanız insan kalabalığının sesi ciddi bir boyuttadır. Rabarba kelimesini bile tanımlarken sinestezik bir şekilde kafamda İstiklal canlanıyorsa hangi rahatsızlıktan bahsedildiğini anlayamıyorum. Gerçekten algılayamıyorum.

Rahatsız olunacak bunca şey varken topu esnaf'a atan zihniyet, %52 lik desteğini arkasına alarak gerçekten bu ülke üzerinde neyi yaşamak istediklerini, neyi görüp, algılamak istediklerini açıklamalılardır. Seçim propagandası için bir ay boyunca aynı sudan içmişiz biz diye mahalleleri arşınlayanlar, seçim sonrası geç saatlere kadar yüksek seste kutlama yapanlar; bugün sokakta çalıp, üç beş kuruş kazanan insanları engelleyemezler. Böyle bir hakları yok.

Sizinle aynı suyu içmektense Kütahya'daki siyanürlü suyu içerim daha iyi. Kanat Atkaya'nın da bu konuyla ilgili yazısında belirttiği üzere "crossing the bridge the sound of istanbul" belgeselini bir kere izlemekte fayda var.

Müziği de sustururlar; tıpkı azınlığı, ezilmişi, hakkını arayanı susturdukları gibi.

(Sessizlik)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder